Cumartesi, Şubat 12, 2011

Me, James and My Grandpa Jeff



Resme aldanmayın onu sadece dikkat çekmek için koydum. Ama o kadar çok rüyamı anlatmak istedim ki. Çünkü sabah sabah kalktığımda niye uyandım diye hayıflanıyordum. Ben güzel bir rüya görmektense kabus görmeyi tercih edenlerdenim. Neden? Çünkü güzel bir rüyadan uyandığınız zaman benim gibi gününüz kötü başlar "Ah be bu da mı olmadı! " diye uyanırsınız gününüz hoşnutsuzlukla geçer, ama kabustan uyandığınız zaman sadece "oh çok şükür gerçek değilmiş" dersiniz güne devam edersiniz. En azından benim açımdan böyle. Gelelim dün akşam ki rüyama, yavaş yavaş gitmeye başladı zaten aklımdan.


Rüyamın başladığı kısım babamın restorantı oldu. Kısaca bir bilgi vermek gerekirse ailem Erdek diye yaklaşık 18.000 nüfuslu bir tatil beldesinde yaşıyor ve babamın burda sevilen bir restorant bar ı var. Neyse ben Erdek'te olduğum zamanlar hergün babama uğrarım, yine uğradığım bir gün. İçeri girmem ve James Franco ile göz göze gelmem bir oldu. James Franco benim ağzımın suları akarak izlediğim yaptığı herşeyi takdir ettiğim bir insan kısaca hayatımın zirve noktasıdır. Tabi benen şok ne nasıl hadi be daha neler derken gözüm yanındaki beye takılıyor ve beni hemen o düşünce sarıyor. Acaba dedikodular doğru mu? Ama ben masum izleyici, bu dedikoduların hep canlandırdığı karakterlerle alakası olduğunu düşünüyorum (bilirsiniz; Howl, Milk). Ardından gözüm arkada kalarak babama doğru ilerliyorum. "Baba bu çocuk James Franco benden masasına bir meyve tabağı yolla "Babam "tamam kızım" diyor. Alışık arkadaşlarımdan bu duruma tabi.




Daha sonra toparlanıp atıyorum kendimi dışarı, yürüyorum Erdek'in güneşli havasında tüm esnafa kolay gelsin diyerek. Ama birden hava kararıyor Ekvator'dayız mübarek. Birden üzerimde Anne Hathaway'in Golden Globe'ta giydiği Armani Privé elbise ve elimde bir davetiye yani tam külkedisi parodisi ve hani benim kabağım. Erdek'te ki en son çay bahçesinde davet. Uzun bir masa ama çift kişilik ben ise bu davete büyükbabam Jeff Bridges ile gidiyorum (burda çok gülesim geldi şu an). Beyaz uzun saçlarını geriye taramış beni çok şık bir smokin içinde bekliyor masada. Ben geliyorum "Hi grandpa" diyorum ve öpüyorum yanağından. Evet rüyam birden türkçe altyazılı oldu #EmreBekman. (Ben bayılıyorum rüyamda ingilizce konuşmaya çünkü normal hayatta kuramadığım cümleleri kurabiliyorum rüyamda.) O da bana " Where have you been? " diyor. Nese öyle muhabbet devam ediyoruz harçlık falan isteseymişim keşke.




     Ve sonra dınınınıııııııııı..... 






Masamıza James Franco geliyor tek başına. Hemen yanıma oturuyor elinde bir martini. Büyükbabamla hasret gideriyorlar. Dedem tanıştırıyor beni Jamesle "This is my granddaughter Selen Meçoğlu". Oldu mu şimdi büyükbaba yaaa ne kadar uyumsuzum ingilizce rüyaya. Neyse koyu bir muhabbet film endüstrisi ile ilgili. Bu arada benim içim içimi yiyor hadi diyorum kendime, sor. James'e dönüyorum ve "Are you gay?" diyorum bana bakıyor, o üst dudağının tamamen kaybolduğu gülüşünü atıyor.. "No, i am not". Bende bir rahatlama görmeyin benim oldu sanki birazdan kalkıp benim kabağa binip gideceğiz. Rüya gibi bir çiftiz sanki.






 Neyse bir ara kalkıyorum masadan ve sahile doğru ilerliyorum. O da ne ?




Koskocaman bir dalga, bir Tsunamiiii Perfect Storm'daki dalga hak getire. Ayağımda topuklularla ben hemen topuk. Büyükbabammış Jamesmiş unutmuşum. Hemen sahilde bir arkadaşımın evi var ona giriyorum. 3 katlı apartman, sanki gökdelen ne girersin o apartmana dalga 8 kat yutmuş şimdiden. Ama rüya benim kurtuluyorum tabi hemen apartmandan tabi yanımda da milyonlar. Hemen lüks iş yerlerinin olduğu bir bölgeye kaçıyoruz. Bir alışveriş merkezinin kapısı açık ben lider, hemen yönlendiriyorum milyonları oraya. Alışveriş merkezine giriyoruz ama içi han iş hanı gibi.( Arada hala Erdekteyiz ki sinema bile yok burda) Neyse herkes kendine bir köşe buluyor ve radyodan felaketin boyutlarını öğrenmeye çalışıyoruz. Benim aklıma birden James geliyor diyorum onunla ilgili bir şey var mı? Onu dememle Prison Break'teki Lincoln beliriyor diyor ki "Ben seni seviyorum onu değil ben sev" ben de bu ne kardeşim ya böyle saçma şey mi olur diyerek uyanıyorum. Yani rüyanın sonunu mala bağlamadan getiriyorum. 


Tabi sabah 2 saat yataktan çıkmıyorum, içimden gelmiyor. Ama kendime diyorum ki Selen kızım;